top of page

MARKA HAKKI TECAVÜZE UĞRAYAN MARKA SAHİBİNİN HAİZ OLDUĞU TALEPLER

Yazarın fotoğrafı: Juniper IPJuniper IP

Güncelleme tarihi: 14 Haz 2024

Türk marka hukukunda marka hakkı sahibinin marka hakkının üçüncü kişiler tarafından tecavüze uğraması halinde sahip olduğu çeşitli hukuki imkânlar mevcuttur. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre (bundan sonra SMK olarak anılacaktır) marka hakkından doğan talepler dava yoluyla ileri sürülebileceği gibi dava dışı yollarla da ileri sürülebilmektedir. Bu makalemizde taraflar arasındaki uyuşmazlığın yargıya taşınması durumunda anılan kanunda düzenlenen muhtelif dava türleri hakkında bilgi vereceğiz.



1- Delil Tespiti Talebi veya Tecavüzün Tespiti Davası


Marka hakkına tecavüzü ileri sürmeye yetkili olan kişi, marka hakkına tecavüz sayılabilecek olayların tespitini de mahkemeden isteyebilir. Bunun için, hukuki ilişkinin bir an evvel tespit edilmesinde davacının korunmaya değer bir hukukî yararı bulunmalıdır. Kanunda öngörülen tespit davaları; delillerin tespiti talebi ve marka hakkına tecavüzün mevcut olup olmadığının tespiti davasıdır1 .


SMK md.149/1-a’da sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayana hak sahiplerinin dava yoluyla hangi taleplerde bulunabileceği düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre açılacak delil tespiti talebinde amaç, mahkemenin delilleri toplayıp değerlendirmesi ve sonucuna göre SMK md. 29 ve md.7’ye göre tecavüzün bulunup bulunmadığının değerlendirilmesidir.


2- Muhtemel Tecavüzün Önlenmesi Davası


Bu dava tecavüz gerçekleşmeden hemen önce veya tekrarlanması muhtemel tecavüzün önlenmesi amacıyla açılmaktadır. SMK m. 149/1-b’de yer verilen bu dava ile marka hakkı için tecavüz sonucu oluşan muhtemel hak kayıpları ve zararlarının en aza indirilmesi amaçlanmaktadır. Tecavüz fiilleri henüz hazırlık aşamasında iken markasına gerçekleştirilecek ihlali önlemeye yönelik bu talep hakkı verilmiş olması marka ihlali ile etkin mücadele adına önem arz eder


Öncelikle bir tecavüz tehlikesi veya ihtimali var olmalı veya tekrarlanma ihtimali yüksek ise tecavüz tehlikesinin mevcudiyetinden söz edilebilir2 . Örneğin, tescilli markanın taklit edilerek taklit markanın basılacağı ürünlerin üretimine başlanması hâlinde durum böyledir. Bu davanın açılabilmesi tecavüzde bulunanın kusurunun veya hak sahibinin zararının varlığına bağlı değildir3 . Tecavüz devam ettiği sürece söz konusu taleple ilgili zamanaşımı süresi işlememektedir.


3- Tecavüzün Durdurulması Davası


Marka hakkı sahibi, tecavüz fiilleri icrai olarak başlamış ve süregelmekteyse bu fiillerin durdurulmasını mahkemeden talep edebilir. Örneğin, taklit markanın mallar üzerinden silinmesi, haksız kullanım teşkil eden üretimin durdurulması gibi fiillerle mevcut tecavüzün durdurulması amaçlanmaktadır. Bu davanın açılması için mütecavizin kusuru ve marka hakkı sahibinin zararının aranmamaktadır4 . SMK m. 149/1-c uyarınca açılabilecek bu dava ile devam eden veya hazırlıklarına ciddi şekilde girişilmiş tecavüz eylemi durdurulmaktadır. Bununla birlikte, tecavüz devam ettiği sürece bu davayla ilgili zamanaşımı işlemeyecektir.


4- Tecavüzün Kaldırılması Davası


Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi, mahkemeden, tecavüzün giderilmesini, tecavüzün yarattığı hukuki aykırılıkların ortadan kaldırılmasını, durumun eski hale iadesini talep edebilir. Bu davanın açıldığı hallerde, marka hakkına tecavüz oluşturan fiiller sonuçlarını doğurmuş bulunmaktadır. Bir başka deyişle, marka hakkına tecavüz oluşturan markalı ürünler piyasada satılmaktadır veya bir fuarda sergilenmektedir ya da bir tescilli bir markanın aynısı veya benzeri unvan veya işletme adı olarak ticaret sicilinde tescillidir. Tüm bu hallerde açılan tecavüzün giderilmesi davası ile gerçekleşen bu hukuka aykırılığın ortadan kaldırılması amaçlanır. Örneğin, ürünler toplatılır veya ürün üzerindeki taklit markalar silinir veya çıkartılır ya da ticaret sicili kaydı terkin yahut tadil edilir5 .


Bu davanın, tecavüzün durdurulması davasından farkı, doğmuş olan sonuçların etkilerini ortadan kaldırma amacına yönelik olmasıdır. Tecavüzün durdurulması davasında ise tecavüz, henüz var olmadan tehlike aşamasında dahi men edilebilmektedir. Bir mağazada markanın aynı olan işareti taşıyan malların sergilenmesinin engellenmesi tecavüzün önlenmesi; malların sergiden çıkarılması, durdurulması ve sergilenen mala ilişkin katalogdaki işaretin kaldırılması veya işaretin üstünün kapatılması ise tecavüzün giderilmesidir6 . Bu davanın açılabilmesi için ya tecavüz devam ediyor olmalı ya da tecavüz sona ermekle birlikte etkileri hâlen devam ediyor olmalıdır. Nitekim tecavüz sona erse de etkileri hâlen devam ediyor olacağından bu durumda davanın konusuz kaldığı söylenemez. Örneğin bu dava ile talep edilebilecekler arasında ürünlerin piyasadan toplatılması veya imha edilmesi yer alabilir.


5- Menfi Tespit Davası


Ticari yaşamın bir gereği olarak bir markanın kime ait olduğu, üçüncü bir kişinin marka üzerindeki kişisel veya ayni hakkının bulunup bulunmadığı, miras ile geçip geçmediği anlaşmazlık konusu olabileceği gibi kötü niyetli olarak markaya tecavüz edildiği iddiası da ileri sürebilmesi olasıdır7 .


Bu gibi durumlarda, bir marka ile ilgili işlem veya girişimde bulunacak kişi ileride bir dava ile karşılaşmamak için fiillerinin tecavüz oluşturmadığına karar verilmesini menfi tespit davası ile isteyebilir. Bu davada mahkeme taraflar arasındaki bir hukuki ilişkinin var olup olmadığına karar vermektedir. Eylemin tecavüz oluşturup oluşturmadığı hususundaki hak talebi SMK md.154'e dayanmaktadır.


Menfi tespit davasını menfaati olan herkes tarafından marka sahibine karşı açabilir ve fiillerinin marka hakkına tecavüz teşkil etmediğine karar verilmesini talep edebilir. Örneğin, markayı Türkiye’de giriştiği veya girişeceği sınai faaliyet sonucu üretilen ürünlerde veya hizmette kullanmak veya tescil ettirmek isteyen kişi ya da marka üzerinde bir hak iddiası olanlar menfaati olan kişilerdir. Ancak, bu dava marka hakkına tecavüzden dolayı kendisine karşı dava açılmış bir kişi tarafından açılamaz. Karşı dava olarak da ileri sürülemez. Zira tecavüzün mevcut olup olmadığı tecavüz nedeniyle açılan davada zaten ele alınacağından, bu kişinin menfi tespit davası açmakta menfaati bulunmamaktadır.

6- Tazminat Davası


Marka hakkı sahibi, marka hakkına tecavüz edilmesi nedeniyle hem maddî hem de manevi zararlarının tazmini isteyebilir. Ayrıca, SMK’ya göre marka sahibi, marka hakkına tecavüz eden tarafından markanın kötü veya uygun olmayan bir şekilde kullanılması sonucunda, markanın itibarı zarara uğrarsa, maddi ve manevi tazminat dışında itibar tazminatı da isteyebilir.


A) Maddi Tazminat aa) Kapsamı


Marka hakkı sahibinin tecavüz fiilleri sonucunda uğradığı zarar, onun bizzat mal varlığında değişim meydana getiriyorsa bu durumda maddi zarardan söz edilir. Bu maddi zarar, fiili zarar olabileceği gibi yoksun kalınan kazanç şeklinde olabilir8 .


Fiili zarar, mal varlığının net olarak eksilmesi dolayısıyla aktiflerin azalması veya pasiflerin artması şeklinde meydana gelirken; yoksun kalınan kazanç ise ihlal nedeniyle marka hakkı sahibinin mal varlığındaki artışın engellenmesi hâlinde ortaya çıkar.


Fiili zarara örnek olarak marka hakkı sahibinin tecavüz fiillerini önlemek için katlandığı masraflar yahut tüketici nezdinde iltibasın giderilmesi adına ürünü için yaptığı reklam, imaj yenileme vb. harcamalar gösterilebilir. Tazminat talep eden hak sahibinin tecavüz fiillerinin yanı sıra maruz kaldığı zararı da belgeleri ile birlikte mahkemeye sunması gerekir.


Türk hukukunda tazminatın asıl amacı malvarlığında meydana gelen zararın giderilmesidir. Bu sebeple, tazminatın miktarı da bu zarar ile sınırlıdır9 .


Marka hakkına tecavüz eylemi aslında haksız fiilin özel bir görünümüdür. O hâlde haksız fiiller için aranan hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve uygun illiyet bağı unsurları marka hakkı ihlâlinde tazminat davaları bakımından da gözetilecektir. Bunları ispat yükü davacı üzerindedir.


Maddi tazminat taleplerinde faiz talebi de mümkün olup, faizin ne zaman işleteceği konusunda Yüksek Mahkeme davacının da bu yönde talebi olması halinde zararın ya da kaybın meydana geldiği tarihten itibaren faizin işletilmesini uygun görmektedir.


bb) Dava Şartı Olarak Arabuluculuk


Marka mevzuatından doğan davalar Ticaret Kanunu md.4 gereğince mutlak ticari dava niteliğindedir ve Ticaret Kanunu 5/A maddesinde ticari dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir10. Bu bakımdan, davanın ticari dava olması ve dava konusunun bir miktar para ödenmesini gerektiren alacak ve tazminat davası

olması gerekmektedir. Aralarında bağlantı bulunan ve miktara tabi olan ve olmayan talepleri içeren davalar ticari arabuluculuğa tabi olmayacak ve doğrudan dava açılabilecektir. SMK uyarınca marka hakkı sahibi sadece tecavüz sonucu ortaya çıkan zararının tazminini talep ediyorsa bu halde dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunludur. Şayet tazminatla birlikte tecavüzün durdurulması, kaldırılması gibi taleplerde bulunulursa tazminat dışındaki talepler zorunlu arabuluculuğun kapsamına girmediğinden bu halde doğrudan dava açılabilecektir11 .


Taraflar ihtiyari olarak dava açmadan önce veya dava görülürken arabulucuya başvurabilirler. Bu halde, avukatlar ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi ilam niteliğinde olacaktır12 .


cc) Kusur


Kusur, marka hukukunda tazminat yükümlülüğünün doğması için şart olmakla birlikte kusurun derecesi bilhassa tazminatın belirlenmesinde etkilidir. Olayın özelliklerine göre failin mesleği gibi unsurlar dikkate alınarak kusurun derecesi belirlenecektir. Nitekim, Ticaret Kanunu’na göre her tacirin ticari faaliyetlerinde basiretli bir işadamı gibi hareket etmesi gerekmektedir. Bu halde, misalen taklit ürün satan bir tacirin bunların taklit olduğunu bilmediği savunmasına itibar edilmeyecektir. Benzer şekilde, lisans alanın, lisans sözleşmesindeki sınırları ihlal ederek ürettiği, sattığı veya satışa arz ettiği markalı ürünler nedeniyle kusurlu olduğu kabul edilmelidir13 .


dd) Zararın ve Uygun İlliyet Bağının İspatı


Marka hakkı tecavüze uğrayan, yoksun kaldığı kazancın hesaplanmasına ilişkin kanunda belirlenen üç yöntemden birini seçmek zorundadır ve bu seçim hakkını kullanırken tecavüz edenin satış verilerine, mali bilgilerine ihtiyaç duyabilir. Bu nedenle, SMK md.150/3’e göre davacı, tazminat davası açmadan önce uğranılan zarar miktarının belirlenebilmesi için delillerin tespiti ya da açılmış tazminat davasında uğramış olduğu zarar miktarının belirlenebilmesi için, sınai mülkiyet hakkının kullanılması ile ilgili belgelerin, tazminat yükümlüsü tarafından mahkemeye sunulması konusunda karar verilmesini mahkemeden talep edebilir. Şayet böyle bir ihtiyaç söz konusu değilse; yani, karşı tarafın belgelerine gerek yoksa bu hüküm uygulanamaz14 .


Sunulması gereken belgelerin başında ticari defterler, yazılı metin ve elektronik ortamdaki her türlü bilgi taşıyıcısı gelmektedir. İstenilen belgelerin ticari sır kapsamında kaldığı ileri sürülürse mahkeme tarafından yasal olarak sır saklama yükümlülüğü olan bir bilirkişi, örneğin mali müşavir, atanmalıdır. Talep edilen belgelerin verilmesinden imtina edilirse HMK md.220 gereği mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir15 .


Mütecavizin davranışı hayatın olağan akışına göre marka hakkı sahibinin zarara uğramasına uygunsa uygun illiyet bağı mevcut demektir16 .


ee) Yoksun Kalınan Kazanç


Yoksun kalınan kazanç, hayatın olağan akışı içerisinde malvarlığında meydana gelmesi öngörülen artışın zarar verici fiil nedeniyle kısmen veya tamamen önlenmesi neticesinde meydana gelen kayıptır. SMK’ya göre marka sahibinin uğradığı zarar, fiili zararı ve yoksun kalınan kazancı kapsamaktadır17 .


Marka hakkı ihlali hâlinde maddi zararın büyük kısmını fiili zarardan ziyade yoksun kalınan kazanç oluşturmaktadır. Bu anlamda yoksun kalınan kazancın tazminatın hesaplanmasında önemi büyüktür. Hesaplama yapılırken SMK md. 151/2 uyarınca zarar gören hak sahibinin belirlediği hesap yöntemi seçimi esas alınır.


İhlal sonucu zarar gören marka hakkı sahibi, yoksun kalınan kazancın hesabında SMK m. 151/2’de sayılan üç değerlendirme usulünden birini seçebilir. Bunlar; marka hakkına tecavüz edenin (mütecavizin) rekabeti olmasaydı hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir, mütecavizin elde ettiği net kazanç ve mütecavizin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedelidir.


Marka sahibi, SMK’da zikredilen bu üç hesap yönteminden başka bir yöntem belirleyemez. Davacı, tazminat davasında açıkça hangi usulü seçtiğini mahkemeye bildirmelidir. Aksi hâlde mahkemenin kendisine hangi hesap yöntemini seçtiğini bildirmesi gerektiği yönünde uyarıları karşılıksız bırakan davacının tazminat talebi reddedilecektir.


Daha fazlası için dosyamızı indirebilirsiniz



Yorumlar


bottom of page